İlk derece mahkemesi kararlarının kesinleşmeden önce bir üst derece mahkemesinde değerlendirilmesi amacıyla başvurulan yola kanun yolu denmektedir. Kanun yolları olağan kanun yolları ve olağanüstü kanun yollar olarak ikiye ayrılır. Buna göre istinaf ve temyiz kanun yolu olağan kanun yolları kapsamındadır. İstinaf kanun yolu 20 Temmuz 2016 tarihinden itibaren ilk derece mahkemesi kararlarına karşı kanunda aranan diğer şartların da sağlanmasıyla başvurulan bir kanun yoludur. İstinaf edilebilecek kararlar HMK m.341’de düzenlenmiştir. Buna göre “ (1) (Değişik:22/7/2020-7251/34 md.) İlk derece mahkemelerinin aşağıdaki kararlarına karşı istinaf yoluna başvurulabilir:
a) Nihai kararlar.
b) İhtiyati tedbir ve ihtiyati haciz taleplerinin reddi kararları, karşı tarafın yüzüne karşı verilen ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararları, karşı tarafın yokluğunda verilen ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararlarına karşı yapılan itiraz üzerine verilen kararlar.
(2) Miktar veya değeri üç bin Türk Lirasını geçmeyen malvarlığı davalarına ilişkin kararlar kesindir. (Ek cümle: 24/11/2016-6763/41 md.) Ancak manevi tazminat davalarında verilen kararlara karşı, miktar veya değere bakılmaksızın istinaf yoluna başvurulabilir. (1)
(3) Alacağın bir kısmının dava edilmiş olması durumunda üç bin Türk Liralık kesinlik sınırı alacağın tamamına göre belirlenir. (1)
(4) Alacağın tamamının dava edilmiş olması durumunda, kararda asıl talebinin kabul edilmeyen bölümü üç bin Türk Lirasını geçmeyen taraf, istinaf yoluna başvuramaz. (1)
(5) İlk derece mahkemelerinin diğer kanunlarda temyiz edilebileceği veya haklarında Yargıtay’a başvurulabileceği belirtilmiş olup da bölge adliye mahkemelerinin görev alanına giren dava ve işlere ilişkin nihai kararlarına karşı, bölge adliye mahkemelerine başvurulabilir.” şeklinde düzenlenmiştir. Bu maddeden anlaşılacağı üzere kararın nihai karar olması gerekir yani ara kararlar istinaf edilemez; ayrıca miktar veya değer bakımından da kanunda aranan asgari tutarın üzerinde olması gerekir.
Kanun yoluna gidilebilmesi için ilk derece mahkemesinin kararının henüz kesinleşmemiş olması gerektiği yukarıda belirtilmişti. Buna göre miktar veya değeri istinaf sınırının altında olan bir karar miktar bakımından kesindir ve bu karara karşı kanun yoluna başvurulamaz. Nitekim böyle bir kararın istinaf edilmesi durumu HMK m.346’da istinaf dilekçesinin reddi başlığıyla şu şekilde düzenlenmiştir: (1) İstinaf dilekçesi, kanuni süre geçtikten sonra verilir veya kesin olan bir karara ilişkin olursa, kararı veren mahkeme istinaf dilekçesinin reddine karar verir ve 344.maddeye göre yatırılan giderden karşılanmak suretiyle ret kararını kendiliğinden ilgiliye tebliğ eder. (2)Bu ret kararına karşı tebliği tarihinden itibaren bir hafta içinde istinaf yoluna başvurulabilir. İstinaf yoluna başvurulduğu ve gerekli giderler de yatırıldığı takdirde dosya, kararı veren mahkemece yetkili bölge adliye mahkemesine gönderilir. Bölge adliye mahkemesi ilgili dairesi istinaf dilekçesinin reddine ilişkin kararı yerinde görmezse, ilk istinaf dilekçesine göre gerekli incelemeyi yapar. Bu madde ilk derece mahkemelerinin miktar itibariyle kesin kararlarının istinaf edilebilmesinin önünü açan bir maddedir. Zira ilk derece mahkemelerinin dava konusunun değer veya miktarının takdirinde yanılması ve bu sebeple miktar bakımından kesin karar vermesi mümkündür. Bu durumda ilgili karar sırf kesin hüküm teşkil ettiği için kararın üst derce mahkemesine taşınması engellenmekte ve bu sebeple de mahkemeye erişim hakkı engellenmektedir. İşte bu sebeple ilk derece mahkemesi kararı her ne kadar kesin hüküm teşkil etse de taraflardan biri bu karara konu miktar veya değerin yanlış hesaplandığı kanaatinde ise bu durumda bu kararı istinaf etmelidir. Bu durumda kararı veren mahkeme istinaf dilekçesinin reddine karar verir ve ret kararını re’sen ilgiliye tebliğ eder. Bunun üzerine ret kararını alan ilgili bir hafta içinde bu ret kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurabilir ve bu durumda ilgili istinaf dilekçesi kararı veren mahkeme tarafından yetkili bölge adliye mahkemesine gönderilir. Bölge adliye mahkemesi ilk derce mahkemesinin ret kararını yerinde görmezse istinaf dilekçesini inceler ve buna göre kararını verir. Bu madde ilk derece mahkemesinin verdiği tüm kesin kararlar için istinaf kanun yolunun aşındırılması amacıyla getirilmiş bir yol değildir. Aksine kesin kararlar yargılamanın gereksizce uzamasını engelleyip tarafların haklarına daha erken kavuşmasını sağlamaktadır. Ancak ilk derece mahkemesi kararlarını da veren hâkim bir insandır ve yanılması muhtemeledir. Bu sebeple hükmün açıkça yanlış olduğu, hesaplamada bariz hataların olduğunun düşünüldüğü durumlarda başvurulması gereken bir yol olarak kullanılmalıdır.
Bütün bunlara ek olarak 6100 Sayılı Kanunun 341.maddesinin 2.fıkrasında “Miktar veya değeri üç bin Türk Lirasını geçmeyen malvarlığı davalarına ilişkin kararlar kesindir. (Ek cümle:24.11.2016-6763/41 md.) Ancak manevi tazminat davalarında verilen kararlara karşı miktar veya değere bakılmaksızın istinaf yoluna başvurulabilir.” hükmü gereğince ilk derece mahkemesinin manevi tazminat davalarına ilişkin verdiği kararlarda miktar ve değerine bakılmaksızın istinaf yolu açıktır. Nitekim Anayasa Mahkemesi’nin 2017/37079 Başvuru Numaralı 29.09.2021 tarihli kararında başvurucunun istinaf yolu açık olduğu halde kararın kesin olarak verilmesi nedeniyle kanun yoluna başvuru imkanının ortadan kaldırılmasının mahkemeye erişim hakkı başta olmak üzere diğer bazı anayasal haklarının ihlal edildiğine dair başvurusunu değerlendirmiştir. Başvuruya konu kararda ilk derece mahkemesi başvurucuya karşı açılan davayı kabul ederek 12.10.2017 tarihli kararda davacılardan her biri için ayrı ayrı 1500 TL manevi tazminata hükmetmiştir. Gerekçeli kararda kararın miktar itibariyle kesin olduğu belirtilmiştir. Başvurucu da bunun üzerine herhangi bir kanun yoluna başvurmadan 02.11.2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Mahkeme manevi tazminata ilişkin kararlarda miktar ve değerine bakılmaksızın istinaf yolunun açık olması nedeniyle başvurucunun kanun yollarını tüketmeden bireysel başvuru yapamayacağına bu sebeple başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna oy çokluğuyla karar vermiştir. Karşı oy kullanan 3 üye ise istinaf yolu açık olan bir hususa ilişkin kararın kesin olarak verilmesinden dolayı hakkının ihlal edildiği iddiasıyla yapılan başvuruda “Kanunu ve usul hükümlerini uygulama noktasında daha avantajlı pozisyonda olan ilk derece mahkemesinin verdiği kararın kesin nitelikte olduğuna ilişkin açık beyanının muhatapları nezdinde asgari düzeyde de olsa şüphe oluşturma potansiyeline sahip bulunduğunda tereddüt yoktur. Kaldı ki başvurucu tarafından kararın kesin olmadığı noktasında açık bir iddia ileri sürülmemesi yaşadıkları bu tereddüdün bir yansımasıdır. Mahkeme ilamında yazılanın aksine olarak muhataplarınca da verilen kararın kesin nitelikte olmadığını bilmelerinin gerektiğini söylemek Devletin öncelikle kendi yargı organlarında bulunması gereken özen yükümlülüğünün haksız bir şekilde bireylere yüklenmesi manasına gelecektir.” Şeklinde devam eden açıklamalarla başvurucunun kararın kesin nitelikte olduğu yönündeki bilgiye dayanarak doğrudan bireysel başvuruda bulunduğunu, bu sebeple de tarafların içine düştükleri tereddüdün makul seviyede olup olmadığının değerlendirilmesi gerektiğini ifade edilmiştir. Kanunların bilinmemesinin mazeret olarak kabul edilemeyeceği; ancak kanunları öncelikli olarak devlet organlarının uyguladığını ve onların bilmedikleri veya yanıldıkları konuların vatandaşlar tarafından bilinmesini beklemenin adilane olmayacağı belirtilmiştir. Bu sebeple taraflardan birinin kusuru olmaksızın kanun yoluna başvuru konusunda düştükleri şüphenin tarafları olumsuz yönde etkilememesi gerektiği savunulmuştur. Sonuç olarak adil yargılanma hakkı kapsamında kanun yoluna başvuru imkânın engellenmesi suretiyle anayasal hakkının ihlal edildiğinin kabul edilerek esastan inceleme yapılması gerektiği yönünde görüş bildirilmiştir.
6100 Sayılı HMK’nin 341/2 ve 346.maddeleri belirli durumlarda taraflara kesin kararlara rağmen kanun yollarına başvuru imkânı sağlamaktadır. Bunun için somut olayın şartları ve ilk derece mahkemesinin kararları doğru bir şekilde değerlendirilerek yargı mercilerinin gereksiz meşgul edilmeksizin mahkemeye erişim hakkından etkin bir şekilde yararlanılmalıdır.